© 2022 by AGORA Creative Team
© 2022 by AGORA Creative Team
© 2022 by AGORA Creative Team
© 2022 by AGORA Creative Team

"OPERETLERDEN VALSLERE"
Operetlerden Valslere Müziğin Kanatlarında Uçmak
1850li yıllar. Jacques Offenbach Almanya’yı terk etmiş, yazdığı tek perdelik operetlerle Paris’i kasıp kavuruyordu. Kendine ait 14 tiyatrosu vardı. Operetlerinde güncel olayları hicvediyor, hareketli pasajlar ve hemen akılda kalıveren aryalarla seyirciyi büyülüyordu. 1870lere doğru bu akım Viyana’yı da fethedecekti.

Her şey 1858’de o zaman şehir dışı sayılan ve eğlence parkları ve mesire yerleri ile ünlü Prater’deki Carltheater’de
sahnelenen bir Offenbach opereti ile başladı: Hochzeit beim Laternenschein (İdare Lambası altında Düğün) büyük bir başarı ile kapalı gişe oynayınca ‘’Parizyen’’ operetler Viyana’ya büyük bir zaferle girdi. Buna ek olarak aynı tiyatroda hem aktör hem de oyun yazarı olan Johann Nestroy Offenbach’ın Orphée dans l’enfer veya Orpheus in Unterwelt yani Orfe Cehennemde isimli eserini Viyana lehçesi ile o günün akut Viyana hayatına uyarlayınca Fransız operetlerinin zaferi katmerlendi. Çok geçmeden Viyana tiyatroları, her ne kadar biraz Fransız parfümleri ile yıkanmış gibi çınlasalar da yine de Viyana ananelerine uygun eserler üretmekte gecikmediler. Şehrin önemli tiyatrolarından (ve günümüzde halen opera, operet ve müzikallerin sahnelendiği)
Theater an der Wien’in (Görsel 2) o zamanki müdürü Alois Pokorny, Offenbach oyunları için lisans alamaması üzerine derhal Theaterkapellmeister’i (tiyatronun daimi orkestra şefi ve daimi bestecisi) Franz von Suppè’yi (Görsel 3) Fransız stilinde ama Viyana’ya özgü konuların işlendiği bir operet yazmakla görevlendirdi. 1860 yılında yazılan Das Pensionat (Pansiyona yani Kız Mektebi) Viyana operetinin başlangıcı sayılır. Viyana’da 18. yy’dan beri belli bir tradisyona sahip Viyana Halk Komedisi zaten, hafif opera mı yoksa müzikli komik tiyatro mu, pek belli olmayan sınırları ile eskimeye yüz tutmuştu. Halk ayrıca pahalı biletler yüzünden de bu tarz eserlerin oynandığı tiyatrolara rağbet etmiyor, şarkılı müzikli oyunlar (Singspiel) sunan tiyatroları tercih ediyorlardı. Eğlenceli, yüzeysel ve hafif konuları ile operetler kitlelere giderek daha çekici geliyordu.


Genelde aristokratların sorunsuz, problemsiz, zengin, komik aşırılıklarla dolu hayatları konu ediliyor ve hoş bir paradoks olarak bu hikayeleri alelade halktan insanlar izliyordu. Genelde Almancaya tercüme edilmiş operaların oynandığı Wiener Volksoper (Viyana Halk Operası) bile 1863te yanan tamamı tahtadan Theater am Josephskai (Joseph Rıhtımı Tiyatrosu) (Görsel 4) ile birlikte tez zamanda operetlerin kalesi haline gelmişti.
Olayların geçtiği yerler genelde Viyana idi. Doppelmonarchie’nin (Çifte Monarşi’nin) başşehri olarak dünyanın en önemli kültür ve sanat merkezlerinden biriydi Viyana. 1860lardan yüzyıl sonuna kadar devam edecek bu döneme Operetin Altın Devri veya Klasik Devir denir. Bu dönemin en önemli bestecileri arasında Franz von Suppè (1819-1895), Carl Millöcker (1842-1899), Richard Heuberger (1850-1914) ve Johann Strauß oğul (1825-1899) ile bu janrın son temsilcisi, tam 23 operet ve 600 vals bestelemiş Carl Michael Ziehrer’i (1843-1922) sayabiliriz.

Franz Léhar’ın 1905 yılında yazdığı Die lustige Witwe (Şen Dul) opereti ile Viyana operetlerinin Gümüş Çağı başlar. Bu deyim müziklerin daha düşük kalite olduğu anlamına gelmez asla. Melodiler en az Operetin Altın Devri’ndeki kadar parlaktır ama konular artık sadece Viyanalıların anlayacağı konular olmaktan çıkmış daha enternasyonalleşmişlerdir. Paris veya New York gibi şehirler, konu edilen asillerin taşra malikaneleri veya uçsuz bucaksız çiftlikleri konunun geçtiği mekanlar olarak seçilebilmektedir. Film, plak gibi yeni medyalar, kabare ve varyetelerle daha çok müziksevere hitap edilmektedir. Gündelik hayatta da teknoloji daha büyük roller oynamaya başlayınca hafif tiyatro veya eğlence tiyatrosu sanki bu sanayileşmeden nasibini aldı. Ünlü müzik eleştirmeni ve müzik yazarı Theodor Adorno bulduğu kelime ile bu gidişatı çok güzel hicveder: Kulturindustrie. Bugün bu Operetin Altın veya Gümüş Devri tabirleri artık kullanılmamaktadır. Nazi Almanyası’nda Yahudi operet bestecilerini küçümsemek maksadı ve Nazi propagandalarına uygun kullanıldığı için bu kavramlar artık terk edildi.
20. yy’ın sonlarında eski cazibesini kaybeden operetler günümüzde bilhassa Almanca konuşulan ülkelerin önemli müzik festivallerinde tekrar yaşama döndürülüyor. Hatta yalnızca operetlere dönük, ısmarlanan yeni eserlerin de klasikleşmiş operetler yanında yer aldığı saf operet festivalleri de yapılmakta. Böylelikle tabiat güzelliklerine rağmen turistlerin pek bilmediği, uğramadığı hatta sapa kalan yerler turizm merkezlerine dönüşüyor. Bir zamanların başrollerine çıkan ‘’dream pair’’ sanatçılar kendilerine uyarlanan genişletilmiş süper zengin teyze veya yıllardır haber alınmayıp da aniden kurtarıcı olarak ortaya çıkıveren dayı gibi rollerde eski günlerinde zevkine vardıklarından fazla alkışı alıyorlar. Dekor ve kostümler de alabildiğine şaşaalı bu yapımlarda. Günümüzün insanını acımasızca öğüten gündemden kaçıp iki saat için de olsa kendini her türlü dertten soyutlamak için nefis bir fırsat operet izlemek.
Takip eden sayfalarda dört haftalık seminer programımızı bulabilirsiniz.
Sağlıklı günlerde keyifle buluşmak ümidi ile sevgilerimi sunuyorum.
Muammer Erboy
Müzik Dedektifi
AGORA AKADEMİ